Bilgi

Bilgi

Ne kadar basit bir sözcük aslında kısa ve öz. Ancak tüm kainatın omurgası ve şifresi, maalesef bizim çok ihmal ettiğimiz bir sözcük. İlim sahibi olabilmek için önce okuma alışkanlığı edinmek gerekiyor, okumak gerekiyor ki bizim toplumumuzda çok az bulunuyor. Neden ülke olarak sıkıntılı dönemler yaşıyoruz hiç düşündünüz mü? Avrupa’da ortalama bir vatandaş günde kırk sayfa kitap okuyor, Japonya’da bu daha fazla, yani ortalama her ay üç yüz sayfalık bir kitabı bitirip yenisine başlamış oluyor. Her eve iki veya üç gazete giriyor. Her eve her ay iki veya üç dergi giriyor kitapların haricinde. Okuma oranının yüksekliği sayesinde bu ülkelerde bizde aylık çıkan gazeteler orada günlük veya haftalık çıkıyor ayrıca dergileri de bizdeki gibi üç veya dört ayda değil yine haftalık veya aylık çıkıyor. Bizde Arıcılık Gazetesi daha düne kadar tekti ve aylık çıkıyordu. Bedava dağıtılıyor, okur severler tarafından kahve masalarının üstüne bırakılıyor, birliklere ve derneklere bırakılıyor, ancak yine de okunmuyordu. Avrupalılar veya Japonlar parayla alıp okuyorlar haftalık dergiyi, biz ayda veya üç ayda bir çıkanı okumadığımız için bu gazete ve dergiler böyle çıkmaya devam ediyor veya zamanla yok oluyorlar. Onlarla beraber değerli araştırmalar, yazılar da karanlıkta kalıyor. Bilgiye aç, okuma oranı yüksek toplumların hayat seviyelerinin ve medeniyet seviyelerinin yüksek oluşu tesadüf değil, hatta tesadüf diye bir kavram yok, sebep sonuç ilişkileri var. Hele toplumsal düzeyde bakıyorsanız olaylara bu oran tamamen sıfırlanıyor.

Okuma oranı neden bu kadar önemli bir toplum için? Sadece mesleki bilgisini ilerletip daha fazla para kazanmak için olduğu düşünülebilir ancak bu kaygıların içinde en son durumdur aslında. Okuma oranı yüksek toplumların algısıyla kolay oynayamazsınız, onların olayları kavrama ve değerlendirme yeteneği çok hızlı ve yüksektir, duygusal düşünmezler, bilimsel düşünürler, onları din ve tarihle kandıramazsınız, araştırıp sorgularlar. Kadrolara değil olaylara ve gerçeklere odaklanırlar ve yönetenler kim olursa olsun yanlış yaptıklarında anında onları sorgularlar ve onlara tepki verirler, affetmezler. Bu toplumlar bir insanın yeri doldurulamaz yalanını çoktan aşmış, her insanın yeri her seviyede daha iyisi ile doldurulur gerçeğini bilirler. Kişiye odaklı değil, gerçeğe ve bilime odaklıdır hayatları. Bu yüzden G8 ülkeleri deniyor, bu yüzden kişi başı gelirleri orta Asya ülkelerine oranla en az beş katı fazla.

Bütün bunları neden anlatıyorum, hala arıcı arkadaşlar var benden propolis alıp içiyorlar ve ellerindeki propolisi kullanamıyorlar, nasıl yapıldığını anlatsak unutuyor veya üşeniyorlar. Kendi ellerinde bulunan maddenin değerini bilmiyor, araştırıp okumuyor ve değerlendirmiyorlar. Polen ve arı sütü de keza böyle, hala vitaminsizlik ve halsizlik çeken arıcılarımız var. Bal toplarken bitkin düşüyorlar ellerindeki arı sütünü çimene attıkları için veya poleni toplamaya üşendikleri için. Bazılarının hala polen tuzaklı kovanları yok, imkanı olmayanları ayrı tutuyorum, sadece önemsemedikleri için ve boş verdikleri için olanlar o kadar çok ki. Poleni çok kurutmaktan her yıl tonlarca polen heba oluyor. Bunlar ziyan olmasın diye kavanozu on liradan satılıyor vatandaşa, sonra biz polenin faydalarını anlattığımız zaman ”Ben polen çok yedim ama faydasını hiç görmedim” gibi yorumlarla karşılaşıyoruz. Okuma alışkanlığımızın olmayışı bizi mikrodan makroya etkiliyor. Yani mesleki hayatımız ve becerilerimizden tutunda toplumca karşı karşıya kaldığımız belalardan ve sorunlardan ta ki sağlığımıza kadar uzun ve sonsuz bir yelpazede hayatımızın her alanında etkili oluyor farkında değiliz. Her gün on sayfa kitap okumak on beş dakikamızı alır. Geleceğimiz ve toplumsal bilincimiz, mesleğimiz ve sağlığımız için bu süreyi ayıramaz mıyız? Bence çok daha fazlasını yapabiliriz, teşekkürler.

Zafer Pekçedenöz

14.08.20016

IdeaSoft® | E-Ticaret paketleri ile hazırlanmıştır.